Love is In The Air |
Geceden sabaha beni Head Chef’lik mertebesine terfi ettiren muzenin kafesinden ayrilmis, sehrin merkezinde hem turistlerin hem de o dunyaca meshur universitenin ogrencilerinin akin ettigi bahsisi bol kafede calismaya baslamistim.
Ingiltere’ye geleli yaklasik 10 ay oldugundan artik ingilizcem de “I don’t must” seviyemden bir cit yukari cikabilmisti. Bu da benim yeni insanlarla tanismami kolaylastiriyordu. Calistigim kafe yeni insanlarla tanismak icin mukemmel bir yerdi.
Gelen musteriler genellikle benim yas seviyemde, o unlu universitede okuyabilmek icin istenen ineklik mertebesine ulasmis, kari kiz gorunce cakralari acilan genclerden olusuyordu. Eee ben de sarisin, enerjik ve oryantal bir kulture sahip oldugumdan birbirimizi tamamliyorduk. Tadindan yenmez yani. Hesap olarak goturdugum kagidin arkasina yazilan telefon numaralarinin haddi hesabi yok o kadar kaynasabiliyordum yani.
Bir pazar sabahi kafeden iceri Fasulye Sirigi gibi bir adam girdi. O sirada baristalik sirasi ben de oldugundan deli gibi kahve siparislerini yetistirmeye calisiyordum. O kocaman kahve makinasinin ardindan uzun boyu (gercekten uzun boyu) ve mavi gozleriyle dikkatimi cekmisti iste.
Icinde kahve olmayan cikolatali kurabiyeli sacma sapan ne mikim oldugunu bilmedigim kafenin menusunde olan ama musterilerin siparis ettigi henuz gorulmemis ve calisanlarin da yapmayi bilmedigi kime sorsam haa siktir cektigi bir icecek istedi. Sonradan ogrendim ki adam kahve icmiyor. Nerde antin kuntin oyyyykk seyler ve onu iciyor.
Oradan uydur burdan doldur bir icecek yapip kendim goturdum zat-I muhtereme. Tam icecegi ilk defa yaptim kotu olmussa ozur dilerim diyecegim ki o gur sesi ve guneyli Amerikan aksani ile hizli hizli bir seyler soyledi. Anaaam ne dedi simdi bu bana mi bagirdi ki acep falan diye dusunup tek kelime anlamadan tesekkur ederim deyip dondum o ait oldugum kocaman kahve makinasinin arkasina.
Ona servis yapan Cek kizi bulup kolundan tutup “nasil bir ingilizce konusuyor bu” diye sordum. “O tas, Amerikali canim “diye isterik bir gulus atip isine geri dondu.
Hafta arasi bir kac kez de oglen ve aksam yemegi icin geldi. Uzerinde o meshur universitenin adi yazan bir esofman takimi giydiginden okulun bir spor takimina ait oldugunu anlamistim. Ama yine ne soyledigini anlamam diye ben hic servis yapmadim ona. Iri cussesinden dolayi Fasulye Sirigini cafenin her kosesinden gormek mumkun oldugundan caktirmadan kenardan koseden adami kesiyordum. Aralik ayinda iceride tshirt ile oturtugundan vucut hatlarini gorebiliyordum. Bunu tepsiye koyacaksin agzina bir limon neyin tikayip aksam yatmadan once citir citir yiyeceksin gibi fanteziler kurarken cafede calisan diger Turk arkadaslarim bana Asik Leyla diye lakap takmislardi bile. Cefeye gitmedigim gunler telefon acip Fasulye Sirigi’nin gelip gelmedigini soruyordum.
Bir aksam kafenin paket servis bolumunu kapatma calismalarina baslamistik ki kendisi gibi uzun boylu, yine ayni esofman takimindan giymis iki kisi ile birlikte iceri girdiler. Fasulye Sirigi sanki bir sey alacakmis da ne alacagini bilmez gibi vitrinden yiyeceklere bakiyorken arkadaslari da "hadi soylesene, simdi soyle iste" diye birbirlerine mirildaniyordu. Sonradan cok unlu bir broker olan firlama arkadasi “tamam ben soylerim o zaman” dedi ve bana donup "biz bu aksam Christmas partisi veriyoruz ve bu Fasulye Sirigi sana onunla gider misin diye sormak istiyor” dedi sanirim. Cunku o da bir Amerikaliydi ve ben Amerikanca anlayamiyordum henuz yarabbim. Birer birer gondersen sunlari.
Fasulye Sirigi, arkadasinin girizgahindan cesaret almis olacak ki “gelirsen cok sevinirim “dedi. Ben de yeni dutulmus saf tavuk edasiyla “tamam olur “dedim.
Kafasini yerden kaldirmadan elindeki browniyi yerken yuzunde utangac bir gulumse ile kafeden cikacakti ki esikten geri donup “telefon numarami vermem lazim sanirim” dedi.
Hala ayni tavuk kafasinda oldugumdan “yaa evet cok iyi olur “dedim ve kagit kalemi uzattim yazmasi icin. Uzatmayaydim daha iyiydi.
Kagidi alip kafeden ciktiklarindan emin olduktan sonra hemen ustumdeki onlugu cikarip halaya tutusmustum ki geri geldi bu Sirik. Beni bir elim havada onlugumu salliyor diger elimi belimin arkasina koymus tam one egilir pozisyonda gordugunde sordugu soruya pisman olmamis ki “geleceksin degil mi?” diye bir soru sordu. Hi hi diye evet anlamina gelen bir hirilti cikarabildim sadece.
Hemen bu isler icin yan sanayi olan Turk arkadasim Sarmasigi aradim. Sarmasik ismini layik gordum ona cunku kiminle tanistirdiysam kiminle halvet olduysa hepsine asik olup yapisip kaldi kiz yahu. Neyse bu Sarmasik’la benim evde bulusup saciydi makyajiydi, ustu basi derken attik kendimizi evden. Adresi sormak icin ise hele bir hazirlanma faslini bitirelim once, sehire dogru yururken de yoldan mesaj atarim diye dusundum. Telefon acmam fantastic bir secim olurdu adami sadece bla bla bla soundu olarak anliyordum. Telefonda konusabilmek ne demek. “Ben mesaj atayim en iyisi”dedim. Kagitta yazan numaraya mesaj attim ama donen Linda oldu. Yanlis kisiye mesaj attiniz galiba diye bir cevap geldi. Yok artik yanlis numara da verecek degil ya. Numarayi Sarmasik’la birlikte tekrar kontrol ettik. Eee dogru numaraya mesaj atmisitim. Numara dogruydu da kisi yanlisti caniimm yaa. Ben de numarami vermemistim ki bu Fasulye’ye.
Gecenin 11’inde Pretty Woman filminden firlayip gelmis iki kiz bilmedikleri bir adres icin sehire dogru yuruyorlardi. Ulan Fasulye Sirigi sen neyin kafasini yasiyorsun. Gecmiste canini cok yaktigim biri mi gonderdi seni? Kesin bu sarmasigin nazari dedi. Evden cikarken “cok guzel oldun kiz sen “diye bir cumle sarfetti ya, bu kizin maasallah dedigi 3 gun yasiyor. O menem bir sey yani.
Neyse moral bozuklugu, buz gibi hava, yolda yedigimiz tacizler falan derken eve geri donelim diye tutturdum. Eve donduk, fabrika ayarlarimiza geri donup pijamalari giydikten sonra bir sise sarap acip ne olacak bizim bu hallerimiz nidalari esliginde efendi gibi benim yatagimin ustunde sizip kalmisiz.
Oglen yemeginde baslayacak olan siftime de bir isteksiz gittim ki sorma. Sacimi bile taramak istemedim yani o kadar.
Iceri girdim herkese selam verirken cafenin ortasindaki masada oturan Fasulye Sirigi ile goz goze geldik. Bana asik Leyla ismini koyan arkadasim kolumdan cekip cok gizli bir devlet sirrini paylasir bir hal ile kendi sesini bile duyamayacak bir tonda “yaklasik iki saattir burada oturuyor. Seni mi bekliyor kiz bu “diye kulagimin icine kikirdedi.
Kafami yukari kaldirip yeni ergen kiz tribi ile gormezden gelip yanindan gecmeye calisirken selam diye bana seslendi. Dislerimi sikip yanina gidip “nasil yardimci olabilirim ?”diye sordum. “Neden gelmedin?” Diye sordu. “Neden yanlis numara verdin?” Diye cevap verdim. Bana haa, bana yapilir mi bu numara, kimsin lan sen demek istedim ama ayni dili henuz konusamiyorduk sansli pic seni.
“Yanlis numara vemek mi?” diye tekrar etti soylediklerimi. “Sana herkesin bana ulasabildigi tek numarayi verdim, bilerek ve cok isteyerek” dedi. Cebimden numaranin yazili oldugu kagidi cikarip “bu numarayi verdin ve ben de senin yerine Linda adinda bir kadina yazdim” dedim. Numarayi tekrar ederken benim 1 diye gordugum rakamlari 7 diye okurken durdum onu. “Ne dedin bu 7 mi ?”diye sordum. “Evet 7 degil mi bunlar sence” dedi. O kagitta tam uc tane 7 vardi iyi mi? Sen dusun gerisini artik.
Fasulye Sirigi bu olayda yasananlari kendi el yazisindan 7 rakaminin anlasilamamasina bagladi ve benden 100 kere falan ozur dileyerek butun gece beni bekledigini soyledi. Aksam icin tekrar cikmayi teklif etti. Bu sefer isi saglama alip ben ona kendi numarami verdim.
Bu suursuzu suursuz American yapan Fasulye Sirigi ile basarisiz ilk bulusma girisimimiz boyle oldu iste.
Suursuz American
cok iyi yaa. Okurken Ingiliz kocamla tanisma hikayem de bu kadar keyifli olsaydi keske diye dusundum.cok sevdim hikayelerini.
YanıtlaSil