10 Şubat 2016 Çarşamba

Amerika'da Ilk Gün Bir Kültür Şoku Yaşanmalı Tabii..

Beni Amerika’ya ilk defa götürecek olan Delta Havayollarına ait uçak yavaş yavaş inmeye baslamışken içimi heyecanla karışık bir belirsizlik duygusu kapladı.  Ingiltere’ye ilk gidişim gibi değildi.  Bir kere beni orada bekleyen, ne zaman kuyruğum sıkışsa arayabileceğim bir ablam yoktu.  Zaman mefhumundan yoksun tacizlerimden gına gelip bir gün yetti laan demedi Allah için.  Ablamın adı Telli, (adı bu değil tabii, kendisi 20’li yaşlarının başında 3 sene dişlerinde tellerle dolaştığı için bu ismi uygun gördüm ona) bakma burada ablam diye bahsediyorum sürekli, kendisine bir gün abla demişliğim de yok.  Bana iş bulsana Telli, bana ev bulsana Telli, bu aksam randevum var ne giyeyim Telli,  seytan kulağına kurşun derken tahta yerine metale vursam yine de olur mu Telli ve bunun gibi akla zarar ehemmiyet arz eden konularda kendisine çok defa beyin boklaşması yaşattığım doğrudur.  


Ingiltere’de ki düzenime de alışmıştım sanırım.  Şimdi tekrar aynı zorlukları yaşamaktan da korkmuş olabilirdim tabii.   Amaan sonuçta burası benim düzen kurmam gereken bir yer değildi. Nasılsa sadece 3 ay kalıp, master için Ingiltere’ye  geri dönecektim. 
Sadece Amerika’yı yeniden kesfedecektim, o kadar.  Yani benim planım buydu.  


Sonunda kendimi uzun pasaport kontrollerinden ve bavul karusellerinden kurtarabilmiş kapının diğer tarafında beni bekleyen Fasulye Sırığı’nın kollarına atabilmiştim.  Havaalanının ortasında ''Only You'' filminden çıkıp gelmiş gibi öpüşüp hasret giderdikten sonra ‘’aç mısın?’’diye sordu.   Daha cevap vermemi beklemeden ‘’çok iyi, şimdi hemen hızlı bir şekilde birer sosisli yiyelim çünkü yetişmemiz gereken bir NBA maçı var.  Hadi acele edelim. ‘’ dedi.  Ukala dümbeleğine bak sen.  Kan şekeri düşmüş, yerlerde, her an çok tehlikeli olabilecek bu kadın on beş saattir uçup, sokakta kuzu görse kanlı canlı kesip yiyebilecek kadar açken sen ne sosislisinden, ne NBA maçından bahsediyorsun demek istiyorum ama kan şekeri seviyemin kibarlığımı ele geçirmesine izin vermeyerek niyetinin iyi oldugunu düsünüp, tutuyorum kendimi.

Sosisliydi, NBA maciydi derken yorgunluktan, bir saat boyunca Serdar Ortaç şarkısı dinletilmiş gibi, saga sola yalpaliyorum ama bir sorun oldugu da gözümden kaçmıyor.  Fasulye Sirigi sürekli telefonda birileriyle “durum nasıl şimdi? Tamam mı gelelim mi?” falan gibi şeyler konuşuyor ama bana birşey söylemiyor henüz.  Zaten kafam uçak gürültüsü, NBA maçı hengamesi ile o kadar dolu ki baska bir bilgi almak da istemiyorum.

Artik eve gidiyoruz hadi arabaya binelim derken Fasulye Sirigi ikina ikina agzindaki baklayi cikardi.  “Iki gun once annemin üç aydir baska birisi ile ilişkisi oldugunu öğrendik.  Evdeki durumlar biraz karışık” diye bıraktı bombasını.  Yavru kedi bakışlarımla “Eeee, gitmeseydik o zaman eve, ne diye aç, susuz, bu günü otuz bir saat yaşamaktan bitap düşmüş bu kadına eziyet ediyorsun, bir otele gitseydik?” diye sordum.  “Annem seni görmek istiyor” diye cevap verdi.  Yorgunluktan bütün çakralarım kapanmış, saat farkı tarafından beynim sikilmis, zaten Telli’de yok  deyip acıların kadınına bağlayıp  arabada salya sümük ağlamaya başladım.  Amerika’da ki ilk günüm ve ben şimdiden depresyonun dibindeyim, harika gidiyorum yani. 

Böyle bir zamanda beni görüp ne yapacaksın canım yaa.  Ne dememi bekler acaba?  “Ooohh ne iyi yapmışsın da çeşit yapıp elin adamını üç ay çatır çatır götürmüşsün ama oğlun bana senin telefonundan mesaj atarken yakalanmasaydın iyiydi be canım” demek istiyorum ben.  Artık bir doğaçlama yapıcaz bu durum karşısında. 

Eve geldik ki ev dinamit patlamış gibi hiç bir şey durması gerektiği yerde durmuyormuş gibi dağinik.   Yerler kadin kiyafetleri, iç çamaşirlari ve çarşaflarla kapli.  Hepside bir cinnet anı sırasında öylece savrulmuş gibi geldi bana.   Babasi hiç odadan çıkmadı bütün gece ama annesi önce manzara icin özür dileyip sonra hoşgeldin deyip sarıldı ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleriyle.  Fasulye Sırığı’nın annesi ellili yaşlarının başında ama spora borçlu olduğu ince yapısından dolayı en fazla kırk yaşında gösteren sarışın, uzun boylu, güzel yüz hatlarına sahip, hoş bir kadındı.   “Sizin için yukarıdaki odayı hazırladım, eşyalarını beraber götürelim “derken başıma gelecekleri düşünüp ingilzce bilmiyormuş numarası mı yapsam acaba diye içimden geçiriyordum. 

Yukarıya çıkarken az önceki ezik halinden gayet uzak bir ses tonuyla “onu aldattığım adamla birlikteyken giymiş olabileceğim bütün eşyalarımı atmamı yenilerini almamı istiyor.  Yerdeki kıyafetleri ve çarsaflari  da odadan kendisi attı.  Yarın da Las Vegas’a nikah tazelemeye gidiyoruz. Seninle okul başlayana kadar vakit geçiremeyeceğim için çok üzgünüm” dedi.  Yok artık mezhebin genişliğine gel diye düşünürken ayağımın tozuyla ilk kültür şokumu yaşamıştım.  Aynı anda da bu olayı kendi anlı şanlı Türk kültürümüz ile karşılaştırıyordum.  Biz de olsa ben ayağımın tozuyla önce bu eve annesinin cenazesine sonra da ilk görüş gününde de hapishaneye babasına don,atlet, sigara üçlüsünden oluşan ihtiyaç paketini vermeye giderdim. 

Bu kültür şokunun üstüne birde uykusuzluktan incecik bir çizgi haline gelmiş gözlerimi son kalan gayretimle açık tutmaya calışırken, sanki kırk yıllık iki dostuz da kocasını aldatan Mualla’nın dedikodusunu yapıyoruz havasında diğer adamla olan iliskisini, nerede ve ne sıklıkta seviştiklerinin ayrıntısına varan kadar bana anlattı.

Annesi kendisini kaptırmış anlatıyorken bir iki kere içim geçmiş gözlerimi kapatmıştım ki ‘’sen ne düşünüyorsun bu konuda?’’ diye sordu.  ‘Kendimden bile beklemediğim politik ve görmüş geçirmiş bir tavırla ’Umarım ikiniz için de en iyisi  olur, ama şunu aklından çıkarma seni sevdiği için seni affedebilir ancak hiçbir zaman unutmaz’’ diye cevap verdim.

Anne ve babası ile daha fazla vakit gecirip ikisini de yakından tanıma şansına nail olduktan sonra bu ikisinin birbirine layık olduğunu düşünüp bunu hakettiklerine kanaat getirdim. Fakat, bir konuda haklıydım, kocası bu yaptığını hiç unutmadı.  Annesinin, kendisi ile evli kalmasını boşanırsa tazminat alamayacağına dair bir kağıt imzalatarak sağladığı bu evlilikte her fırsatta unutmadığını dile getirip beraberliklerini çekilmez hale getirerek hala alıyor intikamını.  Işte sana milyon dolarlık bir soru.  Peki, bu psikolojide ki bir kayınvalide ne yapar?  Tabii ki en yakınındaki, en savunmasız, iyi niyetli gelinine sarar.  Maalesef o gelin de bendim. 

Şuursuz American

Not: Yazılarım ile ilgili merak ettiklerinizi, yorumlarınızı ve düşüncelerinizi anlık paylasıp interaktif bir şekilde iletişim kurabileceğimiz twitter hesabıma Suursuz American kullanıcı adı ile ulaşabilirsiniz.  Bence çok güzel olur..


3 yorum:

  1. her okuduğumda bi sesli gülüyorum kesin.. yine cok eglendim.. siz american lar ne diyorr, great!;)

    YanıtlaSil
  2. Yazilarini her gun merakla takip ediyorum sevgiler

    YanıtlaSil
  3. Siz boyle her gun takip ediyorum dedikce isi gucu birakip her gun yazasim geliyor:) Sevgiler

    YanıtlaSil