22 Mart 2016 Salı

Ben de O Uçakta Olmak İstiyorum..

Mayıs 2006



Afrika’dan Ingiltere’ye dönmüş, Fasulye Sırığı’nın doktorası için Oxford’da kalmamız gereken süre bitmiş ve benim Amerika’da yaşayabilmem ve çalışabilmem için gerekli evrak işlerini de Ankara’da hallettikten sonra Amerika’da ki hayatımıza başlayabilmemiz için önümüzde hiçbir engel kalmamıştı.  Bu hikayede Amerika’da Fasulye Sırığı ve ailesi ile birlikte çıktığımız ilk tatilden.

Fasulye Sırığı’nın günlük hayatını tatilde geçiren annesi bir sonraki seyahatlerine bizi de dahil ederek iki erkek kardeşi ve onların eşleri ile birlikte gemi ile gideceğimiz bir Bahamalar tatili organize etmişti.

Bizim hiçbir şey yapmamıza gerek kalmadan Miami’den kalkacak gemiye gidene kadar yapılması gereken bütün organizasyon annesi tarafından yapılmış, uçak biletlerimizden kiralanacak arabalara kadar herşey ayarlanmıştı.

Havaalanına gitmek için erken uyandığım o sabah benden daha erken kalkan Fasulye Sırığı’nın beti benzi atmış suratıyla karşılaştığımda “erkencisin, çok mu heyecanlısın bu seyahat için” diye sordum.  Donmuş bakışları ile “heyecanlı değilim, tedirginim.  Kabus gördüm, bindiğimiz uçak düşüyordu” dedi.
“Yok artık, bu suratın sebebi gördüğün rüya mıydı?” dedim.   Bütün ciddiyetiyle “Şuursuz, uçaklar düşebiliyor biliyorsun değil mi? dedi.  “Iyi de uçaklar düşüyor diye insanlar uçağa binmekten vazgeçmiyor ama.  Biz de birazdan hazırlanıp onlardan birine binip düşmeden inmesi icin dua edeceğiz, hepsi bu” diyerek ortamı biraz yumuşatmaya calıştıysam da Fasulye Sırıgı’nın keyfi bir türlü yerine gelmiyordu.

Alana gitmek için arabayı hazırlayıp yolcu koltuğuna kurulmuş biraz kestirmenin planlarını yapıyordum ki Fasulye Sırığı normalde cok hızlı gittiğim için ayağımın ağır (gaz pedalına fazla basanlar için söylenen bir deyim) olduğunu söyleyip durduğundan bana kullandırmadığı arabasını kullanmamı istedi.  yol boyunca bütün akrabalarını arayıp rüyasını anlatarak niyetinin beynimi sikmek olduğunu daha sonradan anladığımda artık çok geçti ve alana geldiğimizde yanımda yaklaşık iki metre boyunda sürekli söylenen huysuz bir adam ve kocaman bir baş ağrısı vardı.

Fasulye Sırığı’nın konuştuğu her akrabasından sonra annesi de beni arayıp Fasulye Sırığı’na engel olmamı artık kimseyi aramamasını ve o uçaga hemen binmemizi söyleyip duruyordu.  Nedenini tam olarak öğrenmem için bir iki saat daha geçmesi gerekiyormuş henüz bilmiyordum.   Yahu nasıl engel olayım bu adama?  Kürek gibi ellerine atlayıp telefonu almaya çalışsam adam beni tek eliyle sallar.  Kolay bir şey sanki.  Kendimi A Takımı filminde B.A. Baracus'u uyutarak uçağa bindirmeye çalışan Murdock gibi hissediyordum.  

Check-in yaparken sorduğu ahiret soruları ile görevliyi de canından bezdirdi. 
“En son ne zaman kontolleri yapıldı bu uçağın?” 
 “En son nereye gitti bu uçak? Menzili uzun muydu?”
“Kaç motorlu bu uçak?”
“Pilotlarin toplam kaç saat uçuş deneyimi var?”
Fasulye Sırığı’nın bu sonu gelmez akla zarar sorularına bilet görevlisi kızımız içtenlikle cevap verirken ben girecek bir yerin dibi arıyor ve la havle diyerek sabır çekiyordum.  Sorgulamanın sonunda (adamın en iyi yaptığı iş bu) aldığı cevaplardan da pek hoşnut olmamış bir şekilde yüzünü buruşturup biletlerimiz almış, valizlerimizi uçağa teslim edip uçağın kalkacağı kapıya doğru yönelmiştik ki, Fasulye Sırığı “bu uçağın düşeceğini rüyamda gördüm binmek istemiyorum” diyerek tekrar görevli kızın yanına koştu.  Kızcağızın suratındaki nereden çattık bu manyağa günün en güzel vardiyasında çalışıyorum birazdan evime gidicem, manyak mısın be adam ifadesini okumak hiç de zor değildi.  “Beyefendi sakin olun uçağa hiç birşey olmayacak,  şimdi uçağın kapısına gidin sizinle ilgilenmesi için bir görevli gönderecegim” dedi.

Kapıya varıp kendimize oturacak bir yer bulduktan sonra Fasulye Sirigi’nin elini tutup “Bebeğim iyi tarafından bak.  Sağ salim gidersek bu kabusun hiç bir anlamı olmayacak ve biz güzel bir tatil yapmış olacağız.  Yok rüyan çıkar da düşersek beraber öleceğiz ve sen çok popüler olacaksın” diyerek moronic espriler yapmaya çalıştım ancak yüzündeki donuk ifadeden çok başarılı olmadığımı anlayıp sustum.

Yüzlerinde herşey çok güzel olacak ifadesi ile sürekli yanımıza gidip gelen görevliler veya havayolunun sunduğu bizi first class da uçurma teklifi de Fasulye Sırığı’nın uçağa binmek ile ilgili fikirlerini değiştirmeye yardımcı olmadı.  Uçağa yolcuları almaya baslamışlardı ancak Fasulye Sırığı bana sürekli bekle diyordu.  Artık son yolcularda içeri girmişlerdi ki Fasulye Sirigi ayağa kalktığında tamam herhalde uçağa binmeye gidiyor diye düşündüm.  Ama yanılmışım, uçağa yolcuları alan görevlinin yanına gidip “biz uçağa binmekten vazgeçtik bavullarımızı geri almak istiyorum” dedi.  Görevli “ nasıl olur?  Uçağa binmeniz gerekiyor, birazdan havalanacağız.  Bavullarınızı alamazsınız beyefendi” dedi.

Kadın “uçağa binmeniz gerekiyor lütfen uçuş kartlarınızı verin” dedikçe bizimki hayır vermiyorum binmeyeceğim o uçağa diyordu.  Bir an için kendi uçuş kartlarımı verip önünden geçerken aaa adama bak manyak mıdır nedir almayın bunu uçağa hadi biz gidelim deyip Fasulye Sırığı’nı tanımazlıktan gelebilmeyi çok istedim. 

Görevli kızımız çaresizce kimi aradıysa telsizinden, önce iki güvenlik görevlisi arkasından da uçağin pilotu yanımıza geldi.  Fasulye Sirigi görevliler ve pilot ile birlikte kalabalıktan biraz uzaklaşıp  konuşmaya başladı.  Ben de boş koltuklardan birine oturmuş gözlerim yerde elimdeki biletlere dalmış artık gidiyor muyuz kalıyor muyuz bilmiyorken Fasulye Sırığı yanıma gelip “bavullarımızı geri verecekler binmiyoruz bu uçağa” dedi.  O zaman anladım Allah benim sabrımı Fasulye Sırığı ile deniyordu.   “Tamam, gidelim başka bir yol bulalım o zaman” diyebildim sadece.

Diğer tarafta bizi bekleyen herkese uçağa binmedigimizi haber vererek onlarında mükemmel bir şekilde organize edilmiş planlarının içine ettik mi ettik.  Bizi Bahamalar’a götürecek gemi şirketi ile görüşüp bir sonraki gemide zar zor yer bulup diğerleri ile Belize’de bulusabileceğimiz şekilde yeni bir plan yapıldı ve biz bavullarımızı alıp araba ile yola çıktık.  Bu arada bavullarımızı almamız uçağın diger yolcuları için iki saatlik bir gecikmeye sebep olduğundan havayolunun kara listesine girip bir daha asla business class a upgrade edileceğimizi sanmıyorum.

O uçak düşmedi. Iki saatlik bir yolculuktan sonra bizi götürmesi gereken yere indi.  Uçağa binmediğimizi haber verdiğim annesinden öğrendiğime göre bu sabi Harvard’da okurken Atlanta’dan Boston’a gidecek uçak yolculugu için de aynı aksiyonu yapmış ve ondan sonraki tüm yolculuklarında hep tren ile iki günlük yolculukları tercih etmiş.  Yahu çıkmıyor işte rüyaların, ne diye insanları perişan ediyorsun.  Bunu önceden bilseydim eğer tanımıyorum ben bu manyağı numaramı çeker o uçağa binerdim.


Fasulye Sırığı ve ben ise yedi saat boyunca benim ağır ayağımla kullandığım bir arabada bu sefer benim homurdanmalarım ve huysuzluğum eşliğinde fantastik bir yolculuk yaptık.  Tuvalet ihtiyacını gidermesi için durmamı sağlaması ağlayarak yalvarması eşliğinde olduğundan hayatının en hızlı araba yolculuğunu yaptı benim şapşi kocam.

Suursuz American

4 yorum: