17 Mart 2016 Perşembe

Tatlı Var Yersen, Şizofren Var Seversen!!!

Nisan 2015

Yine zamanda biraz daha ileri giderek gecen yılın Nisan ayından bir hikaye ile burdayım. 


Bahar gelmiş, havalar ısınmış, akşam olsa da sıcacık evime gidip polar pijamalarımı giyip kestanemi pişirsem modundan yeni çıkmaya başlamıştık.  Gün içerisinde, neredeyse haftanın üç günü buluştuğum arkadaşım Sinsirella ile konuşmuş akşam buluşmak için sözleşmiştik.  Sinsirella’nın iş yerine yakın olduğu için Kanyon’da buluşmayı kararlaştırmıştık ancak trafik yüzünden daha Nişantaşı’ndan Şişli’ye gelebilmem bir saat sürdüğünden Sinsirella’dan iş yerinin yakinindaki, o alttan giden şeylere binip Astoria’ya gelmesini yoksa beni beklerken çiçek açıp meyve vereceğini söyledim.

Buluşma yerini Astoria’ya almamıza rağmen Sinsirella benden 20 dakika önce gelmiş restaurantta beni bekliyordu.  Otoparka inip arabayı park ettikten sonra acele ile  AVM’nin güvenlik kapısından geçerken bir çift gözün üzerimde olduğunu hissettim.   İşte Şerbet’i ilk o zaman gördüm.  Arkamı dönüp baktığımda, ben güvenlik cihazından çantamı alırken birkaç kişi arkamda üstünde şık gri bir takım elbisesi olan, şu her erkeğe yakışmayan ama geçen yıl sakalları çıkan her yetiskin erkegin mutlaka denediği o çok moda sakalları olan, yapılı, uzun boylu Şerbet gibi çocuktu içeri girdiğimden beri beni izleyen.  Ben güvenlikten geçmiş asansörü çağırmış beklerken, Şerbet’in güvenlikten spor çantasını alışı sırasında hala beni izlediğini hissedebiliyordum (baktığını görmeden nasıl anlayabiliyorsun diye sormayın bunu erkekler anlamayabilir ama kızlar beni anlayacaktır).   İki kişi ile birlikte bindiğim asansörün kapısı kapanmak üzereydi ki biri çantası ile kapının kapanmasını engelleyerek asansöre bindi.  Bingo!!  Şerbet ‘ti gelen.  Restaurantın bulunduğu giriş katına gelmeden önce asansörde bulunan diğer son kişi de inince Şerbet asansöre girdiğinden beri, içinde bulunduğumuz çekim sanki daha da bir artmıştı.  Asansörde bir yabancı ile bodozlama fantazisi geliyor sanıyorsanız sizin için sadece üzgün olabilirim.  Henüz öyle bir şey yaşanmadı.

Biraz sonra giriş kata geldiğimizde inecek ve bu hoş adamla flörtöz bakışmalarımız benim Sinsirella ile buluşur buluşmaz “ya ne oldu biliyor musun?  Asansörde erkek türünün güzel örneklerinden biri ile bakışa bakışa geldik.  Allah için hoş adamdı bee” şeklinde bu akşam ki muhabbetimizin konu başlıklarından biri olarak iki dakikamızı alacak ve akşamımıza hoş bir seda bırakacaktı. 

Asansör kata geldiğinde bu da diğer Türk erkekleri gibi özgüven eksikliğinden midir, daha önce kadınlarla yaşadıkları travmalardan mıdır nedir, bakışları ve yaydığı o enerji ile dağları delecek ama konuşmaya gelince bu da tırt çıkacak diye düşünürken Şerbet ilk hareketini “çok şıksınız” diyerek yaptı.  Bak şimdi, dogrusu hiç beklemiyordum konuşmasını.  Asansörün kapısı açılıp çıkmaya hazırlanırken “siz de öylesiniz, iyi akşamlar “diyebildim sadece.  Ne deseydim?  Hah!  çok şükür.   Yahu ne alemsin hiç konuşmayacaksın sandım bir an, dur şu asansörü bir kapatayım da bi tur daha atalım dese miydim acaba?

Daha bir iki adım atmıştım ki Şerbet “pardon bir dakikanızı alabilir miyim lütfen?” diye durdurdu beni.  Ona doğru dönerken aklımdan vuvuzela soundu eşliğinde geçen, işte bu yürü be koçum, tezahuratlarını saklamaya çalışarak yuzumde engelleyemedigim muzip gulumsememle “biraz acelem var ama bir dakikamı ayırabilirim sizin için”dedim. 

Şerbet’de klasik, aslında hiç yapmam böyle şeyler repliği eşlinde “benim de çok acelem var aslında ama böyle hiçbir şey söylemeden de gitmenize gönlüm razı olmadı” dedi ve çok şık deri bir kartlıktan bir kartını çıkararak “size bir kartımı vermek istiyorum.  Sizin de bir kartınız varsa almak isterim” diyerek kartını uzattı.  Göstermiş olduğu medeni cesaretin ödüllendirilmesi ve benden sonra yapacağı girişimlerin önünün açılması için elimi, içi çarsı pazar tezgahına dönmüş çantamın içine atıp şöyle bir yoklayıp kıyıdan köşeden bir kartvizit çıkartıp, üzerine yapışan tozlari şöyle bir sallayıp kartımı uzattım.   Kartı alırken güzel dişlerini ortaya çıkararak gülümsedi sadece.  Ayrılırken elimi sıktı ve “mutlaka arayacağım sizi” dedi ve gitti.    

Hızlı adımlarla yanına gittiğim Sinsirella, bütün yüzümü kaplayan gülüşüme bir anlam verememiş olacak ki “ne oldu yavrum sana yüzünde güller açmış?”  diye sorunca otoparktan giriş katına kadar olan herşeyi anlattım.  “Aaaa ne diye numarasını alıyorsun herifin?  Kız yoksa adama kuyruk mu salladın?” diye sordu hemen.  “Canım benim tabii ki kuyruk falan sallamadım hem biz buna kuyruk sallama demiyoruz, medeni cesaret diyoruz.  İşte tam da bu yüzden verdim numaramı” dedim.  Neden adının Sinsirella olduğunu bir parantezle açıklama gereği duymadığımı anlamışsınızdır. 

Ertesi sabah saat 7.30 da gelen bir mesajla uyandım.  “Günaydın”, “bugün çok yoğun bir programım var”, “ kalkar kalkmaz sana yazıp”, “ sen gibi çok güzel bir gün geçirmeni dilemek istedim” diyordu arka arkaya yolladığı mesajlarında.  Bismillah yeni ergen, bir dur bu şuursuz bir uyansın, gözünün çapağını bir alsın önce.  Nasıl bir sabah performansı bu yahu, elinde telefonla mı uyandın?  “Ben de sana günaydın” diye cevap verdim.  

Şerbet’ten öğlene kadar ses çıkmayınca hassas ergen,  mesajımın hiçbir anlam ve önem içermemesine alındı zannımca diye düşünürken yeni bir mesaj geldi. 
“Dün giydiğin ayakkabılar çok şıktı” diyordu mesajında.  Allah Allah şimdi burada bir ayakkabı takıntılısı ile mi karşı karşıyayız yoksa bir ayak fetişisti ile mi onu bilemedim.  Eger ayakkabıdan bahsediyorsak o zaman sorun yok bayılırım ayakkabı seven adama.  Ancak konuştuğumuz mevzu ayak ise o zaman durum karışık.  Çünkü benim ayaklar ayak fetişistini fetişinden soğutur cinsten.  Siz hiç parmaklarının taklidi yapılan bir ayak gördünüz mü?  İşte o benim ayağım.  Hep itildi, kakıldı, hor görüldü bu ayaklarım benim.  Her türlü fetiş olur ama ayak fetişi ile yürümez bu ilişki. 

Daha benim cevap vermeme fırsat vermeden “akşam buluşalım mı?” diye başka bir mesaj geldi.  Içimden olur buluşalım demek gelse de şartlar bu akşam buluşmamıza izin vermediğinden “çok isterim ancak bu akşam maalesef uygun değil.  Yarın akşam musaitsen süper olur” diye cevap verdim hemen.  

“Olur. Sen ne zaman istersen buluşabiliriz” diye cevap verince içimden vay be Şerbet’e bak ne kadar anlayışlı, hiç ısrar etmedi.  Randevuya çıkmadan bir puanı kaptı diye geçirdim içimden.
Ben akşam iş yemeğindeyken Şerbet’in canı sıkılıyor olmalıydı ki vik vik mesaj yolladı durdu.  Eve girip üstümü çıkarmadan çantamı yere, kendimi koltuğa atmıştım ki attığı mesajdan yeni bir tripcan adayımız olduğunu anladım.  “Sen neden benim mesajlarımı görmezden geliyorsun?  Iş yemeğin romantik bir yemeğe mi dönüştü yoksa?” diyen mesajına ne cevap versem diye düşünürken Şerbet aradı.
“Kusura bakma, merak ettim seni.  Mesajlarıma cevap vermeyince başka birisi ile meşgul olduğunu düşündüm” dedi.  Allahım sana geliyorum.  Daha dün sadece iki dakikalık muhabbetin olduğu birisinin hayatının merkezi olduğunu düşünen bu sabileri neden karşıma çıkarıyorsun, beni mi deniyorsun?  Hala??
“Öyle bir şey olsaydı önce senin haberin olurdu.  Gerçekten iş yemeğindeydim.  Masada ingilizce tercüme yapmak zorunda kaldığım için dikkatimi sürekli gelen mesajlarına vermede biraz sıkıntı yaşamış olabilirim” dedim.
Hemen arkasından “hayatında kimse var mı?” diye bir soruyla geldi.
Evet canım hayatımda ki ilk onbiri kurdum şimdi de yedek klübesi için çalışmalar yapıyorum demek istedim ama kısa kesmek icin “hayır şu an yok kimse” diyebildim.
Daha ben bir şey soramadan “benim de yok hayatımda kimse.  Aslında son ilişkimden yeni çıktım, çok boğuyordu beni ve ayrıldık” diyerek son ilişkisi ile ilgili aslında benim kendi çabalarım ile öğrenmem gereken bilgileri vererek bütün eğlenceyi aldı benden.

Yorgunluğun da vermiş olduğu bir rehavet ile “tamam canım o zaman yarın akşam buluştuğumuzda bütün seceremizi döker ben de sana bütün kirli çamaşırlarımı anlatırım böylece çok ciddi bir ilişkiye adım atar sonsuza kadar mutlu yaşarız” diye bir espri yaptım.  Karşıda bir duraksama olunca sarkastik yaklaşımımı anlamadığını farkedip “Şaka yaptım şakaaa” diye bir kahkaha atınca “tamam o zaman yarın seni görebilmek icin sabırsızlanıyorum” dedi.

Akşam için bana daha önce önünden çok geçtiğim ancak hiç gitmediğim çok şık bir Italyan restaurantinda randevu verdi.  Restaurant seçiminden de bir puan aldı hadi bakalım.
Benden önce restauranta gitmiş beni bekliyordu.  Onu ilk gördüğüm hali gibi ona verdiğim isme yakışır şekilde çok şık ve hoş görünüyordu.  Sandalyeye oturduğumda ilk farkettiğim telefonun ekranınının masada ters çevrilmiş olduğuydu.  Gerçekten hiç sevmiyorum erkeklerin bu cin olmadan adam çarpma triplerini.  Kimden neyi saklıyorsun, kimin aramasını görmemi istemiyorsun arkadaşım?  Geri aldım bir puanını.

Arkadaşından gelen bir telefonla kısa bir görüşme yaptıktan sonra telefonun ekranını ters çevirmeyi unuttu herhalde diye düşünürken Şerbet’in muhabbetinin hep kendi üzerine olduğunu farkettim.  Ben şöyle başarılıyım, ben böyle terfi ettim, kolay gelmedim olduğum yere, beni her kadın taşıyamıyor maalesef, çok zor bir insanım ben bla bla bla.   Ben zor bir insanım ne demek?  Üç bilinmeyenli denklem misin, polinom musun, integral misin?  Alt tarafı her erkek gibi üç tane fonksiyonun var;  karnını doyurmak, üremek ve tuvalet ihtiyacını gidermek.  Muhabbetimiz diyalogdan çok monolog şeklinde ilerlediğinden aklıma şu salatadan dişime iki maydonoz yapıştırıp şöyle gevrek gevrek gülsem benden soğumasını sağlayabilir miyim acaba gibi sikimtronic fikirler geçiyordu.  Kendini bu kadar anlatıp sürprizlere yer bırakmadığı için iki puan alıyorum kendisinden.

Masada duran telefonu çalınca ister istemez gözüm arayanın ismine takıldı.  Bebişko yazıyordu ekranda.  Bebişko ne allahını seversen ya diye düşünürken yüzündeki panik havasını farkettim.  Ekranda yazan ismi görmediğimi umarak şu telefona bir cevap vereyim diyerek masadan kalkti.  Döndüğünde ne diyecek acaba derken beynin boka batması ifadesi ve dikkat dağınıklığı ile karışık “ablamın kızı aradı, dayısını özlemiş” deyiverdi.  Ohaaa, ne bahaneler duydum ama bu duyduğum en kötüsünün kötüsüydü gerçekten.  Tamam saf bir insanım kolay inanıyorum ama hiç mi zeka pırıltısı yok gözümde yahu.  “herşey yolunda mıymış bari?” diye sordum.  “Şımarık işte, dayısına cilve yapıyor” diye geçiştirdi. 

Daha beş dakika geçmemişti ki bu bebişko bir kez daha aradı.   Yine telefonunu masadan aldı, ağzını yüzünü buruşturup bir dakika işareti yaparak uzaklaştı masadan.  Bu masadan, bu restauranttan bir an önce çıkmam lazımdı.  Tam o sırada garson elinde yemeğin başından beri beklediğim, menüde gözüme kestirip sipariş verdiğim tatlıyı “buyruuun işte gecenin en güzel anını birlikte paylaşmanız için beklenen tatlı da geldi” diyerek getirdi.   Şimdi kalkıp da bu tatlının aklımda kalıp bir yerimin şişmesini istemediğimden “bunu çok acil paket yapmanız ne kadar sürer?” diye sordum.  Garson şaşkın ve muzip bir şekilde “sizin için iki dakika da paketlerim ben bunu” dedi.  “Tamam o zaman kapıdan çıkarken alırım sizden, arabayı da getirirler mi hemen”diye sorup çantamı montumu toparlayıp, arkası bana dönük bir halde hala telefonla konuşan Şerbet’e son bir kez bakıp masadan ayrıldım. 

Garson söz verdiği gibi ben kapıdan çıkarken tatlıyı hazırlamış elime tutuşturdu ve arabamın kapıda beklediğini söyledi.  Arabaya bindiğimde içimde bu güzelim suflenin heba edilmemiş olmasının verdiği mutluluğu yaşarken Şerbet’in götüne de boğaz köprüsünün girmesini diledim.

O akşam telefonumdan, bana ulaşabileceği her yerden kendisini engellemiş olduğumdan Şerbet bana ulaşamadı ancak sabah ofise gittiğimde gönderdiği çiçekler ve mesajları ile varlığını hatırlatmaya çalişsa da bir daha kendisi ile iletişime geçmedim.  Görmezden gelmeyi kim bulmuşsa yemin ederim harika bir sey yapmis.   Bunun gibi şizofrenler daha kötüsünü hak ediyorlar ama neyse...

Eve Donus Hali: Single
Iliski Durumu: Hala Single
Serbet’in Durumu: Hala cin olamadi

Gecenin Puani: Sayamadim ama cok eksilerde

5 yorum:

  1. hahhhahha polinom musun intagral misin ? :)))

    YanıtlaSil
  2. hahhhahha polinom musun intagral misin ? :)))

    YanıtlaSil
  3. 😂😂😂hep mi seni bulur

    YanıtlaSil
  4. ahahahha zararın neresinden dönersen kardır derler, sen bir de sufle ile dönmüşsün :) şükretmelisin :)

    YanıtlaSil
  5. Şerbet olmaz sütlaç gibi çocuk olur ama olacak ben inanıyorum :)

    YanıtlaSil