Mayıs 2006
Afrika’dan Ingiltere’ye dönmüş, Fasulye Sırığı’nın doktorası
için Oxford’da kalmamız gereken süre bitmiş ve benim Amerika’da yaşayabilmem ve
çalışabilmem için gerekli evrak işlerini de Ankara’da hallettikten sonra
Amerika’da ki hayatımıza başlayabilmemiz için önümüzde hiçbir engel
kalmamıştı. Bu hikayede Amerika’da
Fasulye Sırığı ve ailesi ile birlikte çıktığımız ilk tatilden.
Fasulye Sırığı’nın günlük hayatını tatilde geçiren annesi
bir sonraki seyahatlerine bizi de dahil ederek iki erkek kardeşi ve onların
eşleri ile birlikte gemi ile gideceğimiz bir Bahamalar tatili organize etmişti.
Bizim hiçbir şey yapmamıza gerek kalmadan Miami’den kalkacak
gemiye gidene kadar yapılması gereken bütün organizasyon annesi tarafından
yapılmış, uçak biletlerimizden kiralanacak arabalara kadar herşey ayarlanmıştı.
Havaalanına gitmek için erken uyandığım o sabah benden daha
erken kalkan Fasulye Sırığı’nın beti benzi atmış suratıyla karşılaştığımda
“erkencisin, çok mu heyecanlısın bu seyahat için” diye sordum. Donmuş bakışları ile “heyecanlı
değilim, tedirginim. Kabus gördüm,
bindiğimiz uçak düşüyordu” dedi.
“Yok artık, bu suratın sebebi gördüğün rüya mıydı?”
dedim. Bütün ciddiyetiyle
“Şuursuz, uçaklar düşebiliyor biliyorsun değil mi? dedi. “Iyi de uçaklar düşüyor diye insanlar
uçağa binmekten vazgeçmiyor ama.
Biz de birazdan hazırlanıp onlardan birine binip düşmeden inmesi icin
dua edeceğiz, hepsi bu” diyerek ortamı biraz yumuşatmaya calıştıysam da Fasulye
Sırıgı’nın keyfi bir türlü yerine gelmiyordu.
Alana gitmek için arabayı hazırlayıp yolcu koltuğuna
kurulmuş biraz kestirmenin planlarını yapıyordum ki Fasulye Sırığı normalde cok
hızlı gittiğim için ayağımın ağır (gaz pedalına fazla basanlar için söylenen
bir deyim) olduğunu söyleyip durduğundan bana kullandırmadığı arabasını kullanmamı
istedi. yol boyunca bütün
akrabalarını arayıp rüyasını anlatarak niyetinin beynimi sikmek olduğunu daha
sonradan anladığımda artık çok geçti ve alana geldiğimizde yanımda yaklaşık iki
metre boyunda sürekli söylenen huysuz bir adam ve kocaman bir baş ağrısı vardı.
Fasulye Sırığı’nın konuştuğu her akrabasından sonra annesi
de beni arayıp Fasulye Sırığı’na engel olmamı artık kimseyi aramamasını ve o uçaga
hemen binmemizi söyleyip duruyordu.
Nedenini tam olarak öğrenmem için bir iki saat daha geçmesi gerekiyormuş
henüz bilmiyordum. Yahu
nasıl engel olayım bu adama? Kürek
gibi ellerine atlayıp telefonu almaya çalışsam adam beni tek eliyle
sallar. Kolay bir şey sanki. Kendimi A Takımı filminde B.A. Baracus'u uyutarak uçağa bindirmeye çalışan Murdock gibi hissediyordum.
Check-in yaparken sorduğu ahiret soruları ile görevliyi de
canından bezdirdi.
“En son ne zaman kontolleri yapıldı bu uçağın?”
“En son nereye
gitti bu uçak? Menzili uzun muydu?”
“Kaç motorlu bu uçak?”
“Pilotlarin toplam kaç saat uçuş deneyimi var?”
Fasulye Sırığı’nın bu sonu gelmez akla zarar sorularına bilet
görevlisi kızımız içtenlikle cevap verirken ben girecek bir yerin dibi arıyor
ve la havle diyerek sabır çekiyordum.
Sorgulamanın sonunda (adamın en iyi yaptığı iş bu) aldığı cevaplardan da
pek hoşnut olmamış bir şekilde yüzünü buruşturup biletlerimiz almış,
valizlerimizi uçağa teslim edip uçağın kalkacağı kapıya doğru yönelmiştik ki,
Fasulye Sırığı “bu uçağın düşeceğini rüyamda gördüm binmek istemiyorum” diyerek
tekrar görevli kızın yanına koştu.
Kızcağızın suratındaki nereden çattık bu manyağa günün en güzel
vardiyasında çalışıyorum birazdan evime gidicem, manyak mısın be adam ifadesini
okumak hiç de zor değildi. “Beyefendi
sakin olun uçağa hiç birşey olmayacak,
şimdi uçağın kapısına gidin sizinle ilgilenmesi için bir görevli gönderecegim”
dedi.
Kapıya varıp kendimize oturacak bir yer bulduktan sonra
Fasulye Sirigi’nin elini tutup “Bebeğim iyi tarafından bak. Sağ salim gidersek bu kabusun hiç bir
anlamı olmayacak ve biz güzel bir tatil yapmış olacağız. Yok rüyan çıkar da düşersek beraber
öleceğiz ve sen çok popüler olacaksın” diyerek moronic espriler yapmaya
çalıştım ancak yüzündeki donuk ifadeden çok başarılı olmadığımı anlayıp sustum.
Yüzlerinde herşey çok güzel olacak ifadesi ile sürekli
yanımıza gidip gelen görevliler veya havayolunun sunduğu bizi first class da uçurma
teklifi de Fasulye Sırığı’nın uçağa binmek ile ilgili fikirlerini değiştirmeye
yardımcı olmadı. Uçağa yolcuları
almaya baslamışlardı ancak Fasulye Sırığı bana sürekli bekle diyordu. Artık son yolcularda içeri girmişlerdi
ki Fasulye Sirigi ayağa kalktığında tamam herhalde uçağa binmeye gidiyor diye
düşündüm. Ama yanılmışım, uçağa
yolcuları alan görevlinin yanına gidip “biz uçağa binmekten vazgeçtik
bavullarımızı geri almak istiyorum” dedi.
Görevli “ nasıl olur? Uçağa
binmeniz gerekiyor, birazdan havalanacağız. Bavullarınızı alamazsınız beyefendi” dedi.
Kadın “uçağa binmeniz gerekiyor lütfen uçuş kartlarınızı
verin” dedikçe bizimki hayır vermiyorum binmeyeceğim o uçağa diyordu. Bir an için kendi uçuş kartlarımı verip
önünden geçerken aaa adama bak manyak mıdır nedir almayın bunu uçağa hadi biz
gidelim deyip Fasulye Sırığı’nı tanımazlıktan gelebilmeyi çok istedim.
Görevli kızımız çaresizce kimi aradıysa telsizinden, önce
iki güvenlik görevlisi arkasından da uçağin pilotu yanımıza geldi. Fasulye Sirigi görevliler ve pilot ile
birlikte kalabalıktan biraz uzaklaşıp
konuşmaya başladı. Ben de
boş koltuklardan birine oturmuş gözlerim yerde elimdeki biletlere dalmış artık
gidiyor muyuz kalıyor muyuz bilmiyorken Fasulye Sırığı yanıma gelip
“bavullarımızı geri verecekler binmiyoruz bu uçağa” dedi. O zaman anladım Allah benim sabrımı
Fasulye Sırığı ile deniyordu.
“Tamam, gidelim başka bir yol bulalım o zaman” diyebildim sadece.
Diğer tarafta bizi bekleyen herkese uçağa binmedigimizi
haber vererek onlarında mükemmel bir şekilde organize edilmiş planlarının içine
ettik mi ettik. Bizi Bahamalar’a
götürecek gemi şirketi ile görüşüp bir sonraki gemide zar zor yer bulup diğerleri
ile Belize’de bulusabileceğimiz şekilde yeni bir plan yapıldı ve biz
bavullarımızı alıp araba ile yola çıktık.
Bu arada bavullarımızı almamız uçağın diger yolcuları için iki saatlik
bir gecikmeye sebep olduğundan havayolunun kara listesine girip bir daha asla business
class a upgrade edileceğimizi sanmıyorum.
O uçak düşmedi. Iki saatlik bir yolculuktan sonra bizi
götürmesi gereken yere indi. Uçağa
binmediğimizi haber verdiğim annesinden öğrendiğime göre bu sabi Harvard’da
okurken Atlanta’dan Boston’a gidecek uçak yolculugu için de aynı aksiyonu
yapmış ve ondan sonraki tüm yolculuklarında hep tren ile iki günlük
yolculukları tercih etmiş. Yahu
çıkmıyor işte rüyaların, ne diye insanları perişan ediyorsun. Bunu önceden bilseydim eğer tanımıyorum
ben bu manyağı numaramı çeker o uçağa binerdim.
Fasulye Sırığı ve ben ise yedi saat boyunca benim ağır
ayağımla kullandığım bir arabada bu sefer benim homurdanmalarım ve huysuzluğum
eşliğinde fantastik bir yolculuk yaptık. Tuvalet ihtiyacını gidermesi için durmamı sağlaması ağlayarak
yalvarması eşliğinde olduğundan hayatının en hızlı araba yolculuğunu yaptı
benim şapşi kocam.
Suursuz American