Yine bir gün ben düşünürken... |
“Benim en değerli giysim özgüvenim(di)” diyerek başlıyorum bu yazıma. Bugün bir hikaye anlatmak istemiyorum
size. Şu aralar nasıl bir
ruhaniyet içinde olduğumu yazmak istedim.
Işsizlik zor bir süreçtir. Bu süre uzadıkça zorluğu da aynı derecede artar. Ortalık bir muallaklar silsilesine
döner, kafa karışır, netlik azalır.
Hele bir de prestij denen bir illet vardır ki adamı yer bitirir.
Herkes isteniyor da bir tek siz istenmiyormuşsunuz gibi
hayat üstünüze üstünüze gelir. Geçenlerde
Hyperalla ile iş bul(ama)ma konusunda konuşurken “kızım en azından senin kol
gibi masterın var ben de o da yok” dediğinde “ evet işte o master kol gibi
giriyor” diye cevap verdim. Aldığınız
eğitimler, edindiğiniz tecrübeler bir bir kıçınıza giriyor gibi hissedersiniz
çünkü başvurduğunuz işler sizden korkar.
Görüştüğünüz yerler sen bize fazla gelirsin gibi sikimtronik bahanelerle
gelir. Sizin uygun olduğunuz
yerlerin de kapısından giremezsiniz çünkü size o kapıyı açıp, sırtınızı
sıvazlayacak “hadi koçum, ben haber ettim yukarıya, seni bekliyorlar” diyen bir
tanıdığınız yada tabiri caizse “hamili kart yakinimdir” bir dayınız
yoktur.
Benim gibi sonradan yeni bir ülkede yeni bir iş çevresine
girdiğinizde durum daha da zorlaşıyor çünkü benim yılların iş tecrübesiyle biriktirdiğim
organik bir çevrem olmadığından, dört yılda bir şekilde tanışıp iş ilişkisi
yada sosyal ilişkilerim sayesinde tanıdığım birkaç insanın çevresinden yolumu
bulmaya calışıyorum. Bu tarz
ilişkilerle yönlendirildiğim çevreler de bir şekilde elimde patlıyor. Hoooop
diye yememiş icmemiş, bütün gençliğini, enerjisini kariyer yapmaya adamış,
benim gibi yalnız, çevresi olmayan kadınları sana iş bulucam vaadleriyle
kandırıp, faydalanmaya calışan kodamanların eteğine düşüyorum. Sonra da kara bahtım kem talihim deyip
hadi başa dönüyorum.
Bir iş görüşmesi ayarladığımda hemen hayaller Escobar
kıvamına geliyor. Işin ilanını
görüp bana uygun olduğunu düşünüp başvurmuşum, onlar da beni bulmuş, görüşmeye cağırmışlar ya gerisi tefferruat,
havada karada kaparım o işi ben deyip kendimi daha henüz görmediğim o ofiste calışıyorken,
aman Allahım ne işler bitiriyorum, bütün satış rekorlarını kırmışım, ben artık
bir yıldızım seklinde üzerime konfetiler yağarken görmeye başlıyorum. Bu herkese oluyordur, olmuyor mu? Ama
gerçekler Che Guevera, bu hiç değişmiyor.
Tekrar, yoluma en yollunuzla devam etmek istiyorum programlarını seyretmeye
geri dönüyorum.
Iş görüşmelerine giderken geç kalamazsın, çok da erken
gidemezsin. Patron milleti
bekletir ama seni, eeee adam patron olmus, Turkiye’de isin raconu boyle,onun suçu
yok, şark kültürü işte. Patronla görüşme kısmına
gelene kadar ananı ağlatırlar ama.
Zaten ellerinde bir özgeçmişin olmasına rağmen üstüne de iki üç sayfadan oluşan ananın kızlık soyadından
başlayıp ilkokul not ortalamana kadar giden sorular çilesini çektirirler
sana. İlkokul not ortalamamı ne yapıcan
canım ben bile hatırlamıyorum belki hatırlamak da istemiyorum. Kafadan beş yazıyorum işte ne olacak
ilkokul öğretmenimi mi arayıp bulacaksın.
Geldik mi zurnanın zırt dediği yere. Her iş arayanın ilk görüşmede öğrenmek için
can attığı ancak işverenin en çok keyif aldığı bölüme. Net ücret beklentiniz nedir?
Valla ben isterim de sen ne veriyorsun önce onu bir bilelim
demeyi cok istiyorum ama hep bir, ya çok isterim de adamın gözünü korkuturum ya
da az isterim adamın gözünde Çin malı muamelesi görürüm ikilemi ile elimi
kolumu koyacak yer bulamıyorum bu bölümde. Amerikalılar bu durumu iş ilanını verirken bu işin bedeli
tecrübenize göre şu aralıklardadır deyip alt ve üst limitini belirterek çözmüş
durumun karmaşıklığını. En az neye giderim en çok neye sevinirim bilerek başvuruyorsun
o işe.
Bir de en sevdiğiniz özelliğiniz kısmına bildiğin gıcık
oluyorum. Herşeyimi seviyorum ben
bir kere, ayıramıyorum ki hiçbir özelliğimi birbirinden. En sevmediginiz özelliğiniz nedir sorusu
ise beni benden aliyor. Saçımın
dibi çabuk geliyor ona uyuz oluyorum yazmak istiyorum. Henüz yazmadım ama bir gün iş
görüşmelerinden kafayı sıyırdığım vakit aaaahhh sikerler deyip yazıcam.
Iş görüşmesi sırasında sanki ben kapıdan geçerken adamın
eline zorla özgeçmişimi tutuşturmuşum gibi yüzüme şapşal şapşal bakıp “ ee ama
siz hiç elma satmamışsınız ki daha önce, nasıl çalisacağız” sorusunu sormuyor
mu, beni bitiriyor. Şapşal Penguen,
ben istersem senin ananı boyar babana geri satarım da sen neyin kafasını yaşıyorsun? Madem hayata elma satarak baslamış
birini arıyorsun beni niye sıcak yatağımdan kaldırıp taa ebenin yuvasına getirtiyorsun? Sen hangi karmanın geri dönüşümüsün
bakayım? Okumadın mi o beş sayfa
destansı başarılarımla dolu, allı güllü, şanlı özgeçmişimi? O zaman gel de Amerikalının kafa
yapısını arama yani. Seni ne
sattiğın için değl nasıl sattığın için işe alıyor bu elin gavuru diye
sümsüklediğiniz Amerikalı.
Bir de mecburiyetten
size uygun olmadığını bile bile girdiğiniz işler vardır ya, onu da yaptım
ben. Iş üstüme iki beden küçük gelmiş
elbise gibi sıkıyor da sıkıyor.
Tamam alalım işi götürelim de patron denilen dümbelek ya dar görüşlü, insiyatif
vermeyi sexy iç çamaşırı markası zannediyor ya da iş yerindeki diğer calışanlar
onlardan daha iyi olduğun için işlerini güçlerini bırakıp el birliği ile canına
ot tıkama işine girişiyorlar. Ee bana da sağdan sağdan gelince bu iş maceram da
orada bitiyor.
Bütün bu karmaşa
ile tek başınıza mücadele etmek zorunda kalmak, işte en kötüsü de o
oluyor. Herkese “düştüm ama iyiyim ben iyiyim” deyip tekrar
ayağa kalkma denemeleriniz sırasında herşey çok güzel olacak mesajı verme
çabaları iş bulamama girişimlerinden daha çok yoruyor. Kim bilir belki gerçekten de seni
öldürmeyen şey daha güçlü yapıyordur.
Her ne kadar evren beni verdiğim kararlar ile denese de,
Istanbul beni bünyesinden atmaya çalışıp geri göndermek için bütün kapılarımı
kapatsa da hiçbir yere gitmiyorum.
Bildiğim bütün yolları denemeye, çalabildiğim bütün kapıları çalmaya,
kovsalar da bacadan girmeye, iş bulabilmek adına tacizden taviz vermemeye kesin
kararlıyım. Bir arkadaşımın dediği
gibi yerini bulamayanlardanım ama o yeri bulmak için benim hala umudum
var. Olmadı yerini bulmayanlar
klubü kurarım katılmak isteyen olursa beni nerede bulacağınızı biliyorsunuz.
Suursuz American
Not: Twitter da "suursuzamerican" adıyla beni bulabilirsiniz.